Dîn-i İlâhî - Vikipedi

Dîn-i İlâhî, 1582'de Bâbür İmparatoru Ekber Şah tarafından kurulan ve o bölgede hâkim olan Budizm, Cayinizm, Hristiyanlık, Hinduizm, İslam, Sihizm, Zerdüştlük (diğer adıyla Mecusîlik) gibi dinleri birleştirmeyi ve böylece tebaasının tek bir dine inanmasını öngören yeni bir dinin adıdır.

Ekber Şah'ın müridlerinden Ebu'l-Fazl ibn Mubarek, Ekber-Nâme'yi Ekber Şah'a sunarken.

Kuruluşu[değiştir | kaynağı değiştir]

Ekber Şah, farklı dinlere sahip olan tebaasını ortak tek bir din çatısı altında birleştirme projesiyle kendine mahsus ve birlik içinde bir imparatorluk kurmaya çalışmış, bu amaçla Senkretik bir din kurmayı plânlamıştır.

Tebaasının manevî liderliğini üstlenmeyi amaçlayan Ekber Şah, farklı dinlerin âlimlerini kendisine bağlamaya çalıştı. 1580'lere doğru Zerdüştlüğe meyleden Ekber Şah, bir süre bir Zerdüşt gibi yaşayarak sarayda gece gündüz ateş yakılmasını emredip bu ateşin söndürülmemesi görevini Ebu-l Fadl'a verdi. Ekber Şah, aynı dönemde Caynizm ve Sih inançlarının temsilcilerini de sarayında bulundurdu. 1579 yılından itibaren, Portekizli işgalcilerle birlikte gelen Cizvit papazlarını da sarayında uzun süre misafir etti. Hristiyanlığı öğrenmeye heves edip Cizvitlere İncil'i tercüme ettirdi, kilise kurmalarına müsaade edip çocuklarının eğitimiyle onları görevlendirdi. Fakat teslis inancını kabullenemedi.

Ekber Şah, sulh-i küllî düşüncesini Müslümanlara kabul ettirmek için onlar üzerinde manevî otorite kurmanın yollarını aradı ve halk arasında o zamanlar yaygın olan mehdiyet düşüncesini kullandı. Bu düşünceye karşı en büyük engel olarak ulemâyı gördü. 1575'te başkent Fetihpur Sikri'de Divanhane adı verilen bir ibadethane yaptırıp burada Sünnî ve Şiî Müslüman âlim, edip ve mutasavvıfları bir araya getirerek dinî konularda münâzaralar tertip etti. Bu toplantılara katılan ulemâ arasındaki şahsî çekişmeler, ulemanın zaafları ve şer'î meselelerdeki anlaşmazlıkları öne çıkarılıp ulemâ ve hocaların Müslümanlar üzerindeki itibarları ve güvenilirliklerini yıprattı. Bu toplantılara daha sonra Hindu, Hristiyan ve Mecûsî âlimleri de davet eden Ekber Şah, onlara İslâm aleyhine konuşmaya müsaade etti. Bu toplantılarda İslâm'ın bedevî bir millete geldiği, Babür halkı gibi yüksek bir millete uygun olmadığı, vahyin akla aykırı olduğu, Kur'ân'ın Allah kelamı olmadığı görüşleri dile getirildi.

1579 yılında Fetihpur Sikri Ulu Camii'nde minbere çıkan Feyzi en-Nagori, Ekber Şah'ın ilâhî mertebeye yüceltildiğini ifâde eden manzûm bir hutbeyi okuyarak onu müctehid-i zaman ilan etti. Ebu'l-Fadl'a göre de Ekber Şah zamanın imamıydı, insanların Allah'ın rızasını kazanabilmeleri için o hangi yolu, hangi mezhebi seçerse, ona tâbi olmaları şarttı. Tâcü l-ârifîn lakâbıyla şöhret bulmuş Şeyh Zekeriya, insan-ı kâmil sözüyle kastedilenin Ekber Şah olduğunu ve ona mutlak itâatin dinin emirlerinden olduğunu iddia ederek ona kıble-i murâdât (ona yönelince muratların gerçekleşeceği kıble) adını vermiş, bu iddialarını delillendirmek için hadis uydurmaktan çekinmemişti. Öte yandan Ekber Şah, Taceddin Ayodhanî ile de dostluk kurmuş, bu zat vasıtasıyla Abdülkerim Cilî'nin insan-ı kâmil öğretisini kendisine uyarlamış ve kendi inancına mensup takipçilerinden huzurunda secdeye kapanmalarını istemiştir. Bâzı Brahmanlar da Ekber Şah'ın Vişnu'nun avatarı olduğunu söyleyerek onu Hinduların mabudu konumuna getirmiş, ona bağlılığın dört mertebesi olarak mal, can, namus ve dinin feda edilmesi gerektiğini, buna karşılık hikmet, şecaat, iffet ve adâletin elde edileceğini ilân etmişlerdi.[1]

Özellikleri[değiştir | kaynağı değiştir]

Dîn-i İlâhî, on erdeme sahip olmayı emretmiştir. Bunlar cömertlik, kötü davranışlardan kaçınmak ve öfkeye hâkim olmak, dünyevî zevklerden el çekmek, dünyevî bağlardan ve meşgalelerden azâde olmak, takvâ, züht, basîret, yumuşaklık, şefkat, Allah'a bağlılık ve O'na ulaşmanın özlemini duyarak rûhun kirlerden arındırılmasıdır.

Bu din şehvet düşkünlüğü, iftira ve gurur gibi günahları şiddetle yasaklıyor, insanlar arasında eşitlik, âlicenaplık, takva, hürriyet, sabır, perhiz, sıdk, ihtiyat, nezâket gibi faziletleri esas alıyordu. İslâm'da ve bütün büyük dinlerde ortak olan bu prensiplere Cainizm'deki canlı hiçbir şeyi öldürmeme ve Katoliklerin bekârlık prensibi de dâhil edilmişti. Yeni dinde âhiret inancı yerine tenasüh benimsenmişti.

Ekber, kutsal bir kitaba sahip olduğunu iddiasında bulunmamış ve bir din adamı sınıfı da ihdas etmemiştir.

  • Bu dinin inançla ilgili prensipleri şunlardı.
  1. Mutlak kudret sahibi bir Allah vardır.
  2. Güneş, Dünya'nın nimetidir. Onunla ilgili belirli anlarda özel âyinler yapılmalıdır.
  3. Ekber Şah, zamanın maddî ve manevî önderidir. Ona bağlılık mal, can, namus ve dinde fedakârlığı gerektirir.

Dîn-i İlâhî'ye göre günde dört kere Güneş'e ibâdet ve her gün bin defa Güneş'in adını anmak gerekliydi. Ekber, öğleden sonra belli bir vakitte güneşin alçalmasına hürmeten eğer at üzerindeyse atından iner, uykudaysa uyanırdı.

Güneş'in saltanat günü olarak kabul edilen Pazar günü düzenlenen kabul töreninde mürit adayı Şah'a yaklaşarak başındaki sarığı onun ayakları dibine bırakır, Şah da sarığı yerden alıp tekrar adayın başına koyarak onu dine kabul eder, müritten Ekber Şah'a bağlılığın dört mertebesi olarak mal, can, din ve nâmusunu fedâ edeceğine dâir sadâkat yemini etmesi istenirdi.

Ekber Şah'ın icat ettiği takvim-i ilâhî'ye göre Şah'ın tahta çıkması, nevruz ve mihrican gibi bayramlar kutlanır, bu bayramlara dinî bayramlardan daha çok önem verilirdi. Bu dönemde herkesin istediği dine girmesine, dinî vazifelerini yerine getirip ibâdethane açmalarına, fâizle borç verilmesine, eğlence yerlerinin ve kumarhanelerin devlet kontrolünde açılmasına izin verildi. Şarap içmek serbest bırakıldı, devlet tarafından içki satılan dükkânlar açıldı. Nevrûz günü şarap içmek farz olarak ilân edildi.[1]

Yayılması[değiştir | kaynağı değiştir]

Ekber Şah'ın yeni bir din oluşturma çabasına karşı İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî'nin büyük mücadele vererek ve Ekber Şah'ı eleştirerek bu dinin çok yaygınlaşmasını önlediği, ancak üst düzey devlet yöneticileri arasında yayıldığı kabul edilir.[2][3][4]

Ayrıca bakınız[değiştir | kaynağı değiştir]

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ a b "Ekber Şah" (HTML). Vikipedi. 12 Ocak 2015. 3 Temmuz 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2015. 
  2. ^ "İkinci bin yılın müceddidi: İmam-ı Rabbâni: SAPIK DÜŞÜNCELERLE, İLMİYLE MÜCADELE EDER". Yeni Bahar dergisi. 6 Aralık 2012. 15 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından (HTML) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2015. 
  3. ^ "EKBER ŞAH". 10 Eylül 2015 tarihinde kaynağından (HTML) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2015. Ekber Şâh’ın ölümü üzerine yerine oğlu Selim Cihangir geçti. Babasının kurduğu dîne ve sapık inanışlarına karşı olan Selim Cihangir zamanında, İmâm-ı Rabbânî gibi büyük Ehl-i sünnet âlimlerinin de gayretleriyle, küfür, bid’at ve sapıklıklarla dolu olan Ekber Şâh’ın yeni dîni tamamen ortadan kalktı. 
  4. ^ Aydoğdu, Murat (1 Kasım 2006). "Yoldan Çıkanlar, Yol Gösterenler". Semerkand dergisi. 8 Ocak 2015 tarihinde kaynağından (HTML) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2015. Bu sırada Ekber Şah’ın uygulamaları artık tahammül sınırlarının çok ötesine geçmişti. Sonunda Farukî damarı iyice kabaran İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Ekber Şah’ın ikamet ettiği Ekber-Âbad şehrine gitti. Ekber Şah’ın yakın adamlarına şunları söyledi: “Padişah, Hak Tealâ’ya ve O’nun Rasulü’ne asi oldu. Tevbe etsin! Allah ve Rasulü’nün yolunu tutsun. Aksi halde Allah’ın kahrını, gazabını beklesin!”